BAŞIMIZA GELENLER


.
.
.
.
       O kitabı okumadım.
      
Üstelik hakkında o kadar çok şey yazılmasına rağmen!
      
şu çılgın Türkler’den bahsediyorum. Çok tartışılmasından belki; çok tartışılan şeylerden kaçan bir tarafım var. Münazaranın yerini münakaşa alınca sıkıntı basar beni. Alır düşüncemi giderim.
      
Bir yere gittiğimiz yoktur aslında, gidemeyiz de. Kalın Türk kitabının da yazarı şair İsmet Özel’in ifadesiyle “toparlanın; kalıyoruz” îmâsına iştirak ediyorum yani. Bir yerde tutunmak değil, kalmaktan bahsediyorum. Bu coğrafyada kalmak, bin yıl olduğu gibi…
      
Bu yazı, okumakta olduğum bir kitabın tesiriyle kaleme alındı. ‘Başımıza Gelenler’ Mehmed Arif imzası ile ilk defa 1903 yılında neşredilen ve en son bky tarafından basılan bir kitap. 93 Harbi’nde Doğu Anadolu cephesini anlatıyor. Erzurum ve Kars civarı. Osmanlı-Rus harbi! Eser hakkında tek cümle söyleyebilirim: herkes okumalı.
      
Millî Mücadele, Çanakkale, Sarıkamış, Yemen… Bu milletin evlatlarının hangi zor şartlarda, cepheden cepheye koşarak destanlaştıklarını; redif askerlerini, un ve peksimetten ibaret iaşelerini, Gazi Muhtar Paşayı, yaralarımızı, yâr ve ağyârımızı… bu ve bunun gibi eserlerde tarihimizi okumadan, ama hakikaten okumadan bugünü anlayamayacağımızı ve yarını inşa edemeyeceğimizi bilelim. Kredi kartımızın asgari ödemesini yaptıktan sonra, çocuğumuzun adını zor telaffuz ettiği filan ‘marka’ ayakkabı ya da t-shirt’i almadan önce ‘Gedikler Muharebesi’ni (1877
)  hatıra getirelim.
      
Yemen türküsünde “Kışlanın önünde redif sesi var/Açın çantasını bakın nesi var/Bir çift pabuç ile bir de fesi var” sözlerinin ne manaya geldiğini bilmeyenlerin; kimseye laf söylemeye ve hele gençlere sitem etmeye hakkı yoktur. Başını ellerinin arasına alıp düşünse yeridir. Marifet çok şey bilmek olmasa gerek. Belki marifet bildiği ‘şey’in hakikatini kavramaktır.
      
Başımıza gelenleri idrak eden bir gençlik, ecdadının bu coğrafyada daha dün neler yaşadıklarının tarihî şuuruyla, savaşın acılarını hissedecek ve fakat bir mankurt edasıyla ağyara da barış şarkıları söylemeyecektir. Tarihin tekerrürden ibaret olduğunu bize yine tarih söylüyor. Başımıza gelenleri okuduktan sonra Dedem Mehmet Ağayı daha iyi anladım. Millî mücadelede Karabekir Paşanın ordusunda askerliğin akabinde Erzurum tabyalarından eve dönebilen o efsane adamın cephede yaşadıklarını torunu olarak hiç dinleyemedim. Doğumumdan üç ay önce vefat etmiş. Cümlesine rahmet… Öte yandan, Babamın da askerliğini Sarıkamış’ta yapmış olması; ilk atamamın Kars’a çıkması ayrı bir hatıradır.
      

      
Hep okumaktan bahsediyoruz ya…
      
Okumak öyle sıradan bir şey değildir. Bir kitap, okunduğunu okuyan üzerinden söylemeli bize. Mesela şiir okumak ve dinlemek ne güzeldir. Daha güzeli ve doğrusu ise şiirin anlamı üzerine düşünmek, şairin tavrını görebilmektir. Şiir sükûnetten beslenir, uğultudan kaçar; şair gibi… Tarih hafızadır, şiir ise hatıranın ötesinde bir şey…  

       İsa YAR

Haber Takip Gazetesi/19.05.2008

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir