Halimiz bir lisan


“Sustum susmalardan medet umarak”  Özcan Ünlü

Susmak…

Söyleyecek sözümüz olsa da (olmalı), maksat hâsıl olmuyorsa,  söz gönülden gelmiyorsa; susmak…
Söz manadan kopuk ve sadece ‘laf’ ise; susmak…
Söz beliğ bir ifade değilse, bizi ifade etmiyorsa, kalbe girmiyorsa, yankı bulmuyorsa, anlatamıyor ve anlaşılamıyorsa; susmak bir vazifedir.

Konuşmak gereken yerde susmanın, sükût gereken yerde konuşmanın vebali olsa gerektir.
Ölçü: ‘sözlerin büyüğü, büyüklerin sözüdür’.
Şimdi biz de konuşuyoruz ve ‘geveze bir nesiliz’.

Halimiz bir lisan olmalı.
‘Dost aynadır’ ama biz aynaya dostça bakmayı unutmuşuz! 
Aynada gördüğümüz kendi suretimiz.
Sîretimizden habersiz, suretimize hayranız.
Becerebilsek, susmayı becerebilsek, ne sesler duyacağız kim bilir.
En başta içimizin sesini…

Kelimeler belki bizden davacı!
Sesin ahengi, kadim adamların, muhteşem ecdadımızın ‘iyi atlara binip gitmesiyle’ kayıp…
Sesimizi kaybettik. Sesimizi, yani kelimeyi!

‘Susma sustukça…’ diyen çığırtkan seslerle; insan sesi olmaktan çıkıp, hoparlörün mekanik sesine tebdil olunan ‘davet’ edemeyen seslerle ve yabancı/yalancı seslerle dolu mekânlarda sükûtu unuttuk…

Yürüyoruz ve hiçbir yere varamıyoruz!
‘Hiçbir yer’: gönüldür.
Vuslat ‘kalbi kuşanarak yürümek’ ve gözyaşımızın kurumamasına bağlı.

Efâlimizi yeni bir lisana tebdil etmenin vakti geldi. 

İSA YAR
*Türkiye Gazetesi/2004

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir