Benimle dünyaya gelmiş yalnızlık
Benimle çoğalmış sesler sükûtlar
Bende doğan ırmak bulanık selmiş
Benden yükselendir gökte bulutlar…
İSA YAR
Şair farkında olandır; farkında olan ve titiz. O, sathî olanı değil, sathın gizlediğini görebilen bir bakışa sahiptir. Gördüğünü kelimelerle resmeden, remz, tasvir erbabıdır. Yani şair, herkesin sıradan/olağan saydığı oluşların arka planında bir iç ahengin varlığını teşhis ve tespit eder. Ve şiiriyle sözü kanatlandırıp, muhayyel bir âleme taşır bizi; Yalnızların, muzdariplerin dünyasına. Sözün ‘kekeme’ halini gizleyendir şiir; kekeme ve yarım. Şair, söyledikleriyle değil, söylemedikleriyle konuşur! Şair, susan adamdır.
Benimle dünyaya gelmiş yalnızlık
Benimle çoğalmış sesler sükûtlar
Bende doğan ırmak bulanık selmiş
Benden yükselendir gökte bulutlar…
İSA YAR
Desem: sancım kalsın sizde ben birazcık gülüp gelsem
Yahut ölüp gelsem dirilten bir nefesle, susarak…
Hani sular çekilmiştir, durgun/kırgın akar ırmak
Derken, yine coşar gelir avdet eder daim derdim
Ben ki daim mesel derdim, anlar gibi anlardınız
Gözleriniz vardı sizin hüzünlenir ağlardınız!
Çekip gittik kendimizden, yakınlıklar bizden ırak
Bizden ırak yakınlığı uyandırma öyle bırak…
Ya ben şimdi bu lisanı tahrip edip gitmeliyim
Yahut yeni ‘sözcüklerle’ şiir mi inşa etmeliyim?
Etme dedim gitme dedim, kendim ettim benden gittim
Döndüm bana bende yoktum zayi oldum ya neyleyim…
Şimdi bahar dallardadır, topraktadır, üşümüştür
Bir şey olmuş, çok şey olmuş,bir kez yere düşülmüştür
Uzun süren bir uykuydu; bordro, taksit derken sabah
Gün ortası, vakt-i evvel, ahir zaman bilinmiştir
Kayda geçmiş yenilgimiz, esamimiz silinmiştir
Günah bile değil cürmüm yoktur ceza ehliyetim…
Şehir girdap, apolitik, şair kimdir, bir yetimdir
Her tenha bir yalnızlıktır, kitap, kalem, çay ve sükût
Ne sen sor ben söyleyeyim, işbu hal vaziyetimdir
Gülüp geldim, ölüp geldim, olup geldim işte hudut…
Ver sancımı al hıncını dirileyim ben kendimde
Ve şehrime çekileyim, herkes kalsın başkentinde…
İSA YAR
Kasım 2016/Divanyolu Dergisi 35.sayı
.
.
.
Bekir Dervişoğlu’na
“kaptanınız hayırlı yolculuklar…
İçecek ne alırsınız beyim,
Müzik isterseniz kulaklık…”
Desem anlar mı?
Ben bir yalnızlık alsam…
Yaslanıp yolculuğa
Elimde sancılı bir kitap, konuşurken içimle…
İstemez, kulaksız duyuyorum
Sen bilmezsin içimi, iç/imi sen bilmezsin
Konuşuruz istersen molada çay içimi
Siz, nerede isterseniz
Ben, içimde duracağım…
Hiçbir yere varmadan içime varacağım
Bir şairi taşır bir yol, bir şehri her otobüs
Taşıyamayacağınız yüktür şair…
Bu koltuk nereye gider
Bu koltuk ne kadar yaslanır maziye
Bagaj fişiniz!
Gözlerimi nereye koyacağım
Sözlerimi…
Desem anlar mı?
Ben bir yalnızlık alsam…
…
Uykulu bedenler boşalır kentin kalbine
Gelen gelir, giden gider
Yol kalır…
Kalan yoktur, yolculuktur
Beni bir yalnızlık alır
Kuşatır şehri bir şair suskunluğu…
Uzak diyarda bir derviş sararmış benziyle
Gülümser muhayyel lakin buruk
Bir hatırada sohbet demleyen ses
Nefes…
Dervişim nerdesin?
Boğacak bu kent beni/seni
Taşıyamıyor şehirler gitmek için geleni
Masivaya bulanmış maverasız kör akış
Bir köşe, bir mescid, yakarış…
İsa YAR
.
Yahya Cumhur Tapçı’ya
.
.
Şehir eteklerini savururken rüzgârda
Terleyen kaldırımlar kusar yolcularını
Kurutur saçlarını deniz çıkıp sahile
Eski bir iskelenin ıslanır ayakları…
Şehrin kalbinde çarşı, orta cami, o çınar
Nefes nefese evler kadılar yokuşunda
Yosunlu eski hamam, suluhan, bakırcılar
Gezinir bir ruh gibi, devr-i daim, arasta…
Toplanıp bir yerlerden beyaz saçlı çocuklar
Çekerken elde halat eski hatıraları
Hafızası olurlar şehrin eski halinin
Keman ağlar, dil susar, geçer zaman nihavent…
Bir Ünye akşamıdır, martılar uzaklaşır
Aşar hayali gerçek şairler dalgınlaşır
Ne kaldıysa ayakta, eskimeyen yeniden
Protez bir dolgudur şımarık modernite…
Kim bilir kimler geldi kimler geçti kim bilir
Orta çarşıda zaman mekânın kandilidir…
İsa YAR
30/07/2010 Ünye
.
.
.
Heybetliydi
Bir çocuğun gözünde her baba gibi
Ardından yürürdüm
O yürürdü bir dağın gölgesi gibi.
En iyi çayı o demlerdi
Gülünce, en güzel o gülerdi
Denizi bilir, toprağı bilir, insanı bilir
Gitmesi gurbet, dönüşü rahmet
Bana öyle gelirdi…
…
Şimdi
Ömrünün yorgun ikindisinde
Gölgesinde dinlendiğim bir dağdır babam
Çocuklarım bilmese de
Babam,
Yanında çocuklaştığım adam..
İsa YAR
06/2010
Ben hazırdım, doğarken mahir ellerinize
Keserek başladınız, bağımı ah! özümden
Elbiseler biçtiniz üzerime, iğreti
Yapıştım, görmediniz, zahir ellerinize…
Her biriniz bahçıvan, budayıp sürgünümü
Kestiniz dinlemeden, alındınız sözümden.
Kurtardım saçlarımı dökerek aynanızdan!
Uzattınız bilmeden bu dünya sürgünümü
Kesiniz, işte yorgun uzandım masanıza
İşte kalbim kanayan, damla akmaz gözümden
Kasma kendin dediniz, makas dedim, eliniz
Ben eşkıya, ben derviş, sarılın asanıza…
Bir yol hikâyesidir yaşamak başka nedir
Bilir beni yolculuk tanır bu yol, yüzümden
Kim döşer bu rayları makasçı, çekil yönden
İstasyon gitmek için, beklemek bahanedir…
İsa Yar
Ünye / 2010
*Lamure 2010 sayı 9
.
Gece yarısı…
Soğuk odamda
Yapayalnızım.
Dışarıda yağmur,
İçimde sızım…
Ben,
Boğazlanmış bir adam!
Bir resim,
Bir hayal,
Odam.
10.11.1982/Büyükağız
Cinnet
Nefsimi paramparça dilebilmek isterim
Özümü, benliğimi bulabilmek isterim
Ne olurdu, beynimde uğultular son bulsa;
Maziyi baştanbaşa silebilmek isterim.
Düşünmek hep düşünmek ve çıldırmak sonunda;
Delice olsa dahi, gülebilmek isterim!
Unutmak, unutulmak ve başlamak yeniden
‘hayat böyle de güzel’ diyebilmek isterim…
İnsanlardan çok uzak ve Allah’a pek yakın
Yapayalnız bir anda ölebilmek isterim…
İsa YAR
25.05.1982/Samsun
Gurbet
Gurbet, yalnız günlerin bitmediği uzun yol.
Hasret, yıkıcı bir his, hayali sararken kol.
7.1.1980/Yozgat
Seni gördüm de bu gün, gözlerin yaşlı;
Ağlıyordun güzelim, hüzünlüydün sen.
Ne kadar mahzun idin, sessiz telaşlı
Susuyordun güzelim, anlıyordum ben…
13.2.1980/Büyükağız
Istırap
Bir volkan kudurur sanki içimde,
Yakar da gönlümü kül eder gibi…
Her şey bilinenden başka biçimde
Yaşamak, ölmekten bin beter gibi…
23.8.1980/Akdağmadeni-Yozgat
Efgan
Ne gülden bir eser kaldı,
Ne bülbülün figanı var.
Şimdi, hazan bahçesinde
Bir garibin efganı var.
22.09.1980/Büyükağız
Tavsiye
Derdini söyleme dostuna bile!
Ağlama birinin yanında sakın!
Kaçıver herkesten, yalnız kalıver
Ve ağla, hep ağla, Allah’a yakın…
4.5.1981/Büyükağız
Perişan
Rüzgârın önünde bir yaprak gibi,
Zamanın akışı içindeyim ben!
Bir hayal peşinde geçerken ömür,
Çilenin nakışı içindeyim ben.
Eylül 1981/Samsun
Veda (I)
Gitti ki, bir daha gelmez cananım;
Bitti ah bu fasıl, neylesin sazlar.
Bir hüzzam şarkıdır yalnızlığımız;
Gönlümü teselli eylesin sazlar…
21.8.1982/Büyükağız
Veda (II)
Gittin ama güzelim bana hatıran kaldı
Gülü solan bahçemde yaslı bir hazan kaldı
Götürdün her şeyimi, ne aşk kaldı ne ümit
Gittin ama güzelim gönül perişan kaldı…
Eylül
Bir hüzzam şarkıdır
Yalnızlığımız.
Hıçkırır saz ve ney
Beste perişan…
Geçti ah, baharın
İçinden hazan!
Soldu çiçek ve renk
Deste perişan…
23.8.1982/Samsun
Hiciv 1
Nice insanlar gördük;
Insan sandık, yanıldık!
Tebessüme aldanıp
Ihsan sandık, yanıldık!
Kurulmuş koltuğuna
Gücü makamındadır!
Ne kadar yükselse de
Cüce makamındadır..
6.6.1995
İSA YAR
—Sana…
ve gece…
hüzzam şarkılar duyulur odamdan.
sigaram, çayım, kalemim
sesler geliyor uzaktan
kaybolur boşlukta sesim…
ve resim…
sen ve ben anılarda.
tanıyamaz oldum kendimi baktığım aynalarda!
değişen mevsim değil, bilirim;
mevsimlerde biziz değişen.
bütünlük her şeyde;
bir ben paramparça
bir de yüreğim.
ve şarkılar susar bir yerde
düşünmek sükûttur.
gizlenecek ne var, çekili perde?
bu oda
bu oda benim sırdaşım
her gece burada ağrıyor başım
…
ve mehtap öpüyor yaprağı dalda
dal ürperiyor
ben üşüyorum.
bakıyorum yollar boş.
uyusam artık
kollar boş…
7.7.1986/Adana
Ezildim taş kesilen bir yürek çukurunda,
Ben ki suyu çekilmiş kuyularda saklıyım.
Suçluyum, cüretkârım, bir o kadar haklıyım;
Sükûtum lisanımdır, kimlerin umurunda!
Ezildim taş kesilen bir yürek çukurunda
Öğrendim yenilgiyi zaferin eşiğinde!
Ortasında bir ömrün; ne tahammül ne sefer,
Adsızım, pusatsızım, ha komutan ha nefer
Dinlensin yorgunluğum zamanın beşiğinde,
Öğrendim yenilgiyi zaferin eşiğinde…
Yeşertir mi kurağı seherde gözyaşlarım?
Lime lime olmuşum; sağım keser solumu!
‘Gelemem ay karanlık’ sen aydınlat yolumu.
‘Kahrın da bir lütfûn da’, ben yeniden başlarım;
Yeşertir mi kurağı seherde gözyaşlarım?
31.03.2004
.
.
Bekir Dervişoğlu’na
“kaptanınız hayırlı yolculuklar…
İçecek ne alırsınız beyim,
Müzik isterseniz kulaklık…”
Desem anlar mı?
Ben bir yalnızlık alsam…
Yaslanıp yolculuğa
Elimde sancılı bir kitap, konuşurken içimle…
İstemez, kulaksız duyuyorum
Sen bilmezsin içimi, iç/imi sen bilmezsin
Konuşuruz istersen molada çay içimi
Siz, nerede isterseniz
Ben, içimde duracağım…
Hiçbir yere varmadan içime varacağım
Bir şairi taşır bir yol, bir şehri her otobüs
Taşıyamayacağınız bir yük şair…
Bu koltuk nereye gider
Bu koltuk ne kadar yaslanır maziye
Bagaj fişiniz!
Gözlerimi nereye koyacağım
Sözlerimi…
Desem anlar mı?
Ben bir yalnızlık alsam…
…
Uykulu bedenler boşalır kentin kalbine
Gelen gelir, giden gider
Yol kalır…
Kalan yoktur, yolculuktur
Beni bir yalnızlık alır
Kuşatır şehri bir şair suskunluğu…
Uzak diyarda bir derviş sararmış benziyle
Gülümser muhayyel lakin buruk
Bir hatırada sohbet demleyen ses
Nefes…
Dervişim nerdesin?
Boğacak bu kent beni/seni
Taşıyamıyor şehirler gitmek için geleni
Masivaya bulanmış maverasız kör akış
Bir köşe, bir mescid, yakarış…
İsa YAR
.
.
.
.
gûyâ
su sızmazdı aramızdan
gören gördü/adı dünya
haberdarız yaramızdan…
şimdi, konuşan bir sükûta bürünür
şimdi koşuşan ölüler, görünür
kalabalıktır yol ki artık yalnız yürünür
su sızmaz yine belki, bir kuraklıktır hükümran
evimiz, arabamız elhasıl paramız
kuruş sızmaz aramızdan…
çekip gidiyorum size her gün
çekip gitmişsiniz kendinizden
şiirden, şehirden, şu kara-denizden
çekip gitmişsiniz bastığınız izden
ölü bakıyor gözleriniz, görüyorum
bir hâtıra arıyorum içlerinde
bir hâtıra, bizden…
…
İsa YAR
*sitem-i yârandır/yaramdır…
*Berceste dergisi Haziran 2011 sayı:108