MEHMET AKİF’İN DUYGU COĞRAFYASI


Türk şiirine taptaze bir soluk ve parlak bir renk getiren şairlerin başında gelir Mehmet Akif Ersoy… O, şiir göğünün parlayan yıldızıdır. Onun olduğu samanyolunda diğer yıldızların ışığı sönük kalmıştır. O, aydınlığıyla kalem erlerini gölgede bırakmıştır.
Mehmet Akif, ilim, fikir, sanat ve siyaset dünyamızda dosdoğru bir şahsiyettir. Bugün, gençlerimize “numune insan” diye göstereceklerimizin başında o gelmektedir. Çünkü onun hayatında gel-gitlere ve falsolara rastlayamazsınız. Çizgisini ve rengini baştan belirlemiş ve son nefesini verene kadar hiç sapmadan o doğrultuda yürümüştür.
Akif Safahat’ında insanlığın ruh ve duygu coğrafyasına uzun soluklu bir yolculuk yapmıştır. Onun emsalsiz şiirlerinde Müslüman bir aydının topluma bakışını ve hasta ruhlara koyduğu teşhisleri görebilirsiniz. Fakat O, teşhisle kalmaz, tedavi yollarını da gösterir. Toplumun pehlivanlar misali yine düştüğü yerden kalkacağına inanır.
İstiklâl şairimiz Mehmet Akif, adeta bir dürüstlük abidesidir. O, şiirlerinde dünyevi aşklara, nefsinin şenî terennümlerine yer vermemiş, dönemeçte kaybolan bir milletin selamete kavuşmasını sağlamak için kalemini konuşturmuş, fikirleriyle topluma ışık tutmuştur. Rahatı ve şahsi çıkarları için hiçbir zaman doğruluktan ayrılmamıştır. Onun hayallerle alışverişi de olmamıştır. Gördüklerini ve yaşadıklarını anlatmıştır. Bunu şu mısralarında görebiliriz:
“Şudur cihanda en beğendiğim meslek
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek…”
O, Resulullah’a yürekten sevdalıdır. Onun yolundan gitmek için bütün vaktini feda etmiştir. Bununla da kalmamış, ona layık bir nesil yetiştirmenin davasını sırtlamıştır. Muhammed(sav)’i hasta ruhlara ilaç kabilinden muhabbet olarak görmüş, dünyayı onunla anlamlı bulmuştur. Bu çerçevede kaleme aldığı “Bir Gece” adlı şiirinin son bölümünde âlemlerin nuru olan Hz. Muhammed(sav)’i sözlere sığdıramaz, sözünü bir duayla sonlandırır:
“Dünya neye sahipse, onun vergisidir hep;
Medyun ona cemiyyeti, medyun ona ferdi.
Medyundur o masuma bütün bir beşeriyyet…
Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.”
O, insanların dünya telaşı içerisinde ahireti unutmalarını bir türlü anlayamaz. Oysa insan imtihan edilmek için dünyaya gönderilmiştir. Kendini ‘Müslüman’ sıfatıyla tavsif edenlerin hâl ve hareketleri onu sukût-i hayale uğratır. Müslümanlığın sadece adının kaldığını, kendisinin göklerde olduğunu söyleyerek hadiseye ironik ve eleştirel açıdan bakar:
“Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile…
Âdem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nafile!
Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir;
Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir;”
Akif’i anlamak ve anlatmak için fazla söze hacet yoktur. Aslında O, kişiliğinin kodlarını Safahat’taki şiirlerinde tek tek vermiştir. Bu şaheseri okuyanlar Akif’in duygu coğrafyasını ve düşünce dünyasını keşfetmekte zorlanmazlar. Safahat’taki her mısra onun ruhundan kopan bir fırtınadır. Mesela aşağıdaki dizeler onun kişiliğinin adeta röntgenidir:
“Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam.
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale
Yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum.
Kesilir belki fakat çekmeye gelmez boynum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim
Adam ‘aldırmada geç git’ diyemem; aldırırım
Çiğnerim çiğnenirim Hakkı tutar kaldırırım.”
Milli Şair Mehmet Akif Ersoy, kendi halinde yaşamış, bir inanmış adamdır. Hiçbir zaman şahsını ön plana çıkarmayı düşünmemiştir. Aksine geri planda durmayı yeğlemiştir. Lâkin davasına üstün hizmeti dolayısıyla kendini fazla saklayamamıştır, toplumun kanaat önderlerinin başında gelmiştir. Aşağıdaki rubaide ölümünden sonra kısa zamanda unutulacağını anlatan Akif, sadece bu düşüncesinde yanılmıştır. Fakat hiç de öyle olmamıştır. Asım’ın nesli onu hiç unutmamıştır. Geçen yıllar onu biraz daha toplumun önüne itmiştir. Çünkü savunduğu dava İ’la-yı kelimetullah davasıydı. Merhuma Allah’tan rahmet dilerken sözlerimi onun kendini ve akıbetini anlattığı şu dizelerle sonlandırmak istiyorum:
“Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince,
Günler şu heyulayı da er, geç, silecektir.
Rahmetle anılmak ebediyet budur amma,
Sessiz yaşadım, kim beni, nerden bilecektir?”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir