MEYDAN OKUYORUM


.
.
.
.
“İnsanlar kıyıcıydılar, kitaplara kaçtım” diyordu Cemil Meriç. Tanzimat’tan bu yana kaç nesil geçti bilmem ama hepimiz bir kaçışın içinde bulduk kendimizi…

Bu hikâye trajiktir. Aslında kendimizden kaçıyorduk; hakikatimizden. Şuurun travmaya uğraması ve tereddüt. Adeta kelimelerini kaybetmiş, dilini konuşamayan ve kendini ifade imkânlarından yani kültürünün bütün şubelerinden habersiz ya da bigane nesillerdik. Sanatın, edebiyatın, musikinin, mimarinin, ilmin zirvelerinde otağ kuran ecdadın aksine kaçıyorduk. Her kaçış bir arayıştır aynı zamanda ve fakat ne aradığımızı bilmiyorduk, neyi kaybettiğimizi bilmediğimiz gibi…

Ben de kitaplara kaçanlardanım. Popüler, görkemli ve fakat içi boş anlamsız modernlikten, sahih, hakiki, muhteşem, diriltici lakin yalnızlaştıran hüzünlü okumalara sığınan bir kalabalık firarisiyim. Bu okumaların kazandırdığı muhayyile, tasavvur, farkındalık/idrak ve vukufiyet (vizyon değil) içimde bir isyan biriktirmedi de değil. Yolda olmanın bilinci, ‘birey’ bencilliğinden korudu bizi, ancak kendi dışımızda bir hayat var ve biz ondan bağımsız değiliz… Kitap okumanızın, odanızı kütüphaneye dönüştürmenizin sizi mesela ev, araba sahibi yapmadığını, çocuğunuzun akademik eğitim masrafına fayda sağlamadığını hatta zorlaştırdığını öğreniyorsunuz…

Romanlarda tasvir edilen hayatlar acı ve dramatik de olsa size gözyaşı döktüren bir film gibi seyir zevki verebiliyor. Oysa hayatın gerçekleri acıtıcı. Yaşadıklarınızın sizde/içinizde biriktirdiği düşünce ve duygu tortularını yani fikir ve hissiyatınızı bir roman gibi kaldırıp rafa koyamıyorsunuz. Ne içinden çıkabiliyorsunuz ne de içinizden atabiliyorsunuz.

Demem o ki siz kitaba kaçsanız da bir tarafınızla meydana çekiliyorsunuz. Meydan, insanın resmedildiği, görünür olduğu mekândır; insanın ve dolayısı ile toplumun. Meydan aslında yeryüzüdür ve insanî hallerin tezahür alanıdır. Şimdi meydan denilince şehir meydanını anlayanlara ‘yiğidin harman olduğu meydan’ı nasıl anlatmalı! Hayat bütün gerçekliğiyle beni sığındığım kitapların münzevî dünyasından kendi meydanına çekiyorken, şairin ifadesiyle : “çekil gideyim hayat” diyemiyorum madem; o zaman ben de hayata hodri meydan diyorum. Şairin “durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak” ikazını tekrarlamak değil niyetim. Kalem ustaları ile yarışmak ya da düzgün bir cümle kuramadığı halde yazarlık taslayanlara ders vermek niyetinde de değilim. (meraklısı gazete yazılarımızda ‘köşe yazarı’ yazımıza müracaat edebilir). Sadece insan ve toplumun meydandaki halini okumaya/anlamaya ve kendi hakikatimle yüzleşmeye “varım” diyorum…

İsa YAR

*Vizyon Gazetesi /Kelam-ı kibar köşe yazısı 02.11.2009

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir