DEFNE AĞACI


I

Denize bakan yamaçta öylece salınırdı

Ben taflana sarılırdım, sanırdım o alınırdı…

O defne ağacından bilirdim ben mevsimleri

Terk etmez yaprak dalını sert eser rüzgâr

Ne gri bulutlar gölgelerdi yeşilini

Ne denizin karası yansırdı gölgesine

Ben zamanı yapraklarından bilirdim defnenin

Değişen mevsimlerinavazıydık ikimiz

Yemişsizdi taflanla sırdaş komşuluğu

Şaşırtmazdı içimdeki şairi

Zira yıkılmayan mütevazıydık ikimiz…

Ve o dut ağacına sırtını yaslayan şairliğim

Büyürken çocuklar, çocuk kalan yüreğim

Babamın çapası, bıçkısı, balta, hatta küreği

Babamın çabası yetmezdi mısralarımı gömmeye

Babamın babası da bilmezdi adımı

Zira ölmüştü dedem henüz ben doğmadan

Ben doğmadan ölmüştü her şey…

Adım ki bundan mütevellit mi İsa’dır!

Ki bundan mıdır yorgunluğu beni doğuran annenin!

Uçlarda dolaşan bir yere sığmazlığıma sığınıyorum

Yorgundur benden sonra doğanlar, biliyorum

Beni yormaları bundandır

Bir ağa/bey yalnızlığıdır defne mevsimsizliğinde

Bakmayın işlenmemiş suçlarıma

Dökülen saçlarıma bakmayın…

II

Dün seni dünde öyle bıraktım

Bugün aynı gözle bir daha baktım

Gölgen yoktu, sen yoktun, yoktu o dut ağacı!

Hadi babam gitmişti ya siz neden gittiniz?

Sana benim gözümle bakamadı vay gardaş!

İçimdeki denizi göremedi arkadaş

Varsa aş yoksa aş…

Kestiler gövdenizi, körlere perdesiniz!

Dalınız bende kaldı, bir bilsem nerdesiniz…

23.4.2019