dibace
..
..
Sana hep yazdım dibace,
Sana hep konuştum,
Sana hep sustum…
Sustum dibace “susmalardan medet umarak”.
Bir yaralı kalb gibi kanadı mısralarım.
Muhakemesiz çırpınan malumatfuruş aklımı teskin ‘ilmihal’ ikliminde
Okudum sırrını kalbimin, mektûbat
Hafî korkularım içimde nihandı…
Bilmem hangi zamandı!
Acıyı saklayan bir geceydi;
Acı, mısralara sığmayan iki heceydi,
Ah! Bilsen dibace içim nasıl da yandı.
Hani derler ya bıçak kemiğe dayandı!
Kim duyardı; duvar, dört yandı.
“karanlık kovulmaz düşüncelerden”
Işık, pencerem kadardı…
Sustum öfkeyle dibace; sabrım bu kadardı.
Ağladı kelimelerim, söz tükendi, şimdi sükût ar’dı,
Biliyordum her gecenin bir sabahı vardı
Beni yalnız O duyardı;
O ki hep yârdı…
…
Eşya yerindeydi; ev evde, sokak şehirdeydi
Deniz sahilde, yağmur bulutta, su nehirdeydi
Ya ben nerdeydim dibace?
Albümdeki resimde, aynadaki simde, taşıdığım isimde
Beş vakitte, dört mevsimde…
Her şey içimdeydi.
Kalem, kâğıt, satır, şiir…
Yazı, tamamlanmayan düşünce’ydi.
Sohbet-i yâran önceydi, ben gülünceydi!
Yalnızlık, bir idrakti; sen/ben yere düşünceydi!
…
Ah! Hep çocuk kalsaydık dibace
Ah! Ebû Zer gibi doldurmak tenhayı,
Mümkün kılmak, kalabalıkta bulmak tenhayı
Medresenin önünde tenha bir derviş oğlu olmak
Ve dinlemek ötelerin çağrısını yosun kokan rüzigarın nefesinden
Dirilmek yeni bir hayata kendinden çıkarak ya da ölerek kendinde…
Kendinde olmak cinnetin eşiği
Gördüm dibace iskelede dalgın bir divane
Ve raks eden meydan dolusu avane…
Ben mi ah!
Ne iskele ne meydan
A’rafta bir munzevî…
İsa YAR
*bizim külliye dergisi sayı 40 / 2009