Şiirden uzaklaşmak
.
‘Bende mecnundan füzun âşıklık istidadı var
Âşık-ı sadık benim, mecnunun ancak adı var
Fuzuli’
Günler geçerken, yaşamak telakki ettiğimiz sıradanlıktan bize kalan: tortular, yorgunluklar ve sükût-u hayaller… Sığ, sıradan ve renksiz bir hayatı yaşıyoruz.
Hayatın şiiriyeti mi kayboldu; yoksa biz mi şiirden uzaklaştık? Oysa aharlanmış kâğıda ‘mor mürekkep’ ile ‘mavi lale’ çizmek vardı. Mecnunu ve tahammülü çölde bırakıp, ‘kalbi kuşanarak’ yeni seferlere çıkmak vardı. Efalimizi yeni bir lisana tebdil ile kekeme dilimizi beliğ bir avaza icbar edebilirdik. Mutedil olamadı öfkelerimiz. Öfkelerimizi yumuşatacak alanlarımız yok. Mesele/çare arasında mutemet bir sahamız kalmadı (Bu: bir dost, insan-ı kâmil veya kendimizle baş başa kalabilmek olabilirdi). Yani, fren mesafemiz yok ve tosluyoruz! Çarpıyor; kırıyor, kırılıyor, incitiyor, inciniyoruz…
Hamlelerimiz yarım, irademiz zayıf, sabrımız kısa. Bizi dışımızdan kuşatan, ‘dayatılan’ tarza mukabil; içimizde derin ve sakin bir tevekkülle direnç yok. İç âlemimizi de biz daraltıyoruz. Eşyalaşmış duygularımız var! Nefsimizin dışında her şeyle kavgalıyız.
…
Güzel ve çirkin hep vardı; lakin çirkin güzeli böyle perdelememişti. Madde mânâyı, basit mükemmeli, yanlış doğruyu bu kadar kuşatmamıştı. Bu günün gündüzleri dünün gecelerinden daha mı karanlık; yoksa biz mi kör olduk? O halde, ‘hem tahammül, hem sefer’…
Edepten bihaber edebiyat dersi vermeye kalkan ‘post-modernlerden’ ne kadar bizar olduk. Popüler ‘nesebi gayr-ı sahih’ kültürle hafızası mankurtlaşmış olanlara sözümüz yok! Kelimesi olmayanın düşüncesi, kelamı nakıstır. ‘Sözcüklerle’ kekeleyenler şiiri ‘imge’ye, metni ‘simge’ye feda ettiler. Bize sesimizi geri verin. Biz şarkın çocuğuyuz ve gözyaşı medeniyetinin garip varisiyiz. Alın ‘malumatfuruşlukla’ mülemma aklımızı; bize gönlümüzü geri verin! Ve o zaman görün; aşk ne imiş…
Yerin od etmedik kim var erbab-ı muhabbette
Semenderler gibi uşşak da sükkan-ı ateştir
Şeyhülislam Yahya
İSA YAR
*Türk Edebiyatı Dergisi / haziran 2004