YAZI/YAZAR BİZİM NEYİMİZ OLUR
Sizi yazdıklarınızdan dolayı gıyabınızda tanıyanlar yazdıklarınızı dikkate alırlar. Doğrusu da budur. Şiir, deneme, her ne ise yazdığınız ön plandadır ve muhatabınız (okur) yazılana bakarak kalem sahibi hakkında bir kanaat sahibi olur. Bu kendiliğinden oluşan bir şeydir ve isminiz yazdığınızı çağrıştırır. Yazılan yani anlamdır aranızdaki köprü…
Oysa sizi yakından tanıyanlar, hakikaten yakından tanıdıkları zannıyla, dikkatlerini yazdıklarınıza veremezler; verseler de yazdığınızın hakikatini değil sizin suretinizi görürler; kaçınılmaz bir körlüktür bu. Öte yandan, sizi evvela yazdıklarınızdan tanıyanlar, sonra suretinizle tanışsa bile sizde yazdıklarınızı görürler; ne kadar görebilirlerse tabi. Çünkü sizde tasavvur ettikleri o şairi, o yazarı ararlar. İlk karşılaşmanın akabinde, yazdıklarınızla onlarda inşa ettiğiniz tahayyül ve tasavvur ister pekişsin ister sarsılsın, sizi en yakınınızda bulunandan daha çok keşfedip, anlayabilirler. Bir şeyin çok yakında bulunmak bizi o şeye karşı kör kılabilir. Bu körlüğü aşmanın yolu vardır ve fakat ince dikkatler gerektirir. Hem okur hem yazar olarak gördüğüm budur.
Bu izahtan sonra, diyebiliriz ki insanın kendisini yani hakikatini tanımasında da bir körlük vardır. Kendisini merkeze alan ve kendi beninde hapsolan kişi varlığını bu kafesten seyrederek nefsini put edinebilir; çünkü hakikatini kendi dışında ve içinde (afakî/enfüsî) arama kabiliyetini köreltmiştir
İSA YAR