Derinliğine İrfan Genişliğine Kültür Sahibi Olan Adam: İslam Ürkmez
Aslında bu yazının başlığı böyle olmamalıydı. Peki, niçin öyle koydunuz sorusunu sormaya hakkınız var.
Öncelikle yazının başlığı “İslâm Hoca” olması daha münasip düşerdi. Lâkin hem isim hem de lâkap veya unvan, insana daha okumadan başka şeyleri hatırlatabilir. Ve yazının mahiyetinin anlaşılması zorlaşır. Bu sebepten bu başlıktan kaçınmış olduk.
Daha önce “Küllük Müdavimleri” başlıklı yazımda; İslâm Hoca hakkında ayrıca bir yazı yazmak gerekli diyerek, kendisinden bahsetmemiştim. Sonra bu fikrimden kısa süre sonra vazgeçtim. Çünkü İslâm Hoca’yı bir yazıyla anlatmak geçiştirmek demektir. Bence derinlemesine tahlilden geçirip eğitim fakültelerine ders olarak okutulsa yeridir.
Efendim kimdir bu İslâm Hoca? Her şeyden önce sizin benim gibi bir âdemoğlu. Tabii sureten öyle. Kişilerin bir de görünmeyen veya hemen fark edilmeyen yanları vardır ki, bunu ancak yakınlarında olanlar anlayabilir. Anlayabilir diyorum çünkü bu işin fevkinde olmayan kişiler de olabilir. Ne demiş atalarımız: “Altının kıymetini sarraf bilir.”
Yazı hayatımın en zor yazılarından birisi bu yazı. Çünkü kolay değil bazı kişileri kaleme almak. Atladığınız, yanlış yorumladığınız, anlamakta zorlandığınız birçok şey olabilir. Sanırım hocamız bu kadarcık kusurumuzu affeder.
İlk tanıdığım zamanı dün gibi hatırlıyorum. Ünye dışında bir okulda edebiyat öğretmenliği yaparken bazı hafta sonlarında sılayı rahim yapmak için Ünye’ye geldiği zaman; dostlarla muhabbet etmek için Küllük’e uğradığında görmüştüm onu. O zamanlarda hemen hemen aynı yerde oturur, kendisine gelen çayı yudumlarken hafifçe önüne eğilir ve elindeki bardağı kavisli bir hareketle ağzına götürürdü. Sohbetin başlarında konuşulanlara fazla müdahil olmazdı. Sonradan konuşmaya başlayınca kendine has üslupla konuya girer sanki bizim anlayabileceğimiz kavramları özenle seçerdi. Ben şahsen bu şeklen bize benzeyen kişideki derinliği sezerdim. Sezerdim dedimse öyle hususi meziyetlerim oluşan değil, onun ‘aslında ben de daha neler var’ tarzındaki ifadelerinden bana bile sezdirirdi.
Zamanla onu dikkatlice dinledim. Her şeyden evvel tam bir Anadolu insanıydı. Başkalarını bilmem ama ben bu Anadolu insanı ifadesini çok sever ve benim için ‘adam gibi adam’ mânâsına gelen bir sözdü. Öyle fildişi kulede oturan zevatlardan değildi. İlmi üstünlüğünü ‘bak neler biliyorumdan’ çok, sizinle de paylaşmak istiyorum mütevazılığı çerçevesinde izaha çalışır, kendisinden istifade ederdim.
İslâm Hoca benim gözümde sadece bir edebiyat öğretmeni değildi. O kâh dost, kâh arkadaş, kâh abi, kâh baba, kâh eğitimci, kâh rehberlikçi hülâsa kendi dışında kişi neye ihtiyaç duyarsa oydu.
İslâm Hocayla paylaşmadığımız yer olmuş olabilir. Belki aynı rengi sevmiyoruzdur. Ama öyle sanıyorum ki İslam Hocayla taban tabana zıt bir kişi olamaz. Çeyrek asrı aşkın süre eğitimin içinde olarak şunu deme hakkım var mı bilmiyorum ama İslâm Hoca’nın bir dersine giren öğrenci onu unutacağını sanmıyorum.
İster teker teker, ister sınıfça olsun ona olan hayranlık öğrencilerinin gözünden okunmaktadır. Sadece bu değil elbet. Kendine has ifade tarzı onu başkalarından ayıran mühim hususiyetlerdendir. Ben onun sadece bir eğitim yaptığına inananlardan değilim. Belli bir el dokunmuş ona. Yoksa tek başına belli sistemin okulundan mezun olan kişilerin bu denli çok yönlü olması oldukça zor olur.
Öncelikle Masum Anadolu çocuklarının rehber edeceği bir model İslam Hoca. Gayretin, azmin, hedeflerin, ne olduğunu fak etmesinin, ne olacağını keşfetmesini ve dahası nerede nasıl durulacağının mektebi o…
Şanssızlığı belik de şansı burada olması… Çünkü kendi sahasında ilerleme kaydetme gayretinde olsaydı, birazcık kendini düşünecek durumda olsaydı, bu gün anlı, şanlı, namlı zevatların çok önünde olurdu. Dedik ya o günümüz aristokratlarından değil, samimi bir asilzade gibi yaşamayı tercih etti. Böylece; asıl damarlarına ulaşılamamış bir mücevher gibi kaldı. Ama olsun onun orada oluşu veya kalışı bir nakısa değil. Şairin dediği gibi “Yere düşmekle sakıt olmaz cevher kadrü kıymetten”
Bir Anadolu insanını anlatmak için sadece kalem sahibi olmak yetmiyor. Gönül sahibi de olması lâzım. Çünkü kalem var olanları ve görünenleri anlatır. Gönül ise gönlü görür. Neşet Ertaş’ın bir türküsünde “Gönülden gönüle yol gizli gizli” dediği gibi. Asl olan da budur zaten.
İslâm Hoca bir Anadolu asilzadesidir benim nazarımda. Yani çok kişinin dünya makamları ve mevkileriyle ulaşamadıkları bir seviye…
Son olarak kendisinin Ünye Kültür Dergisi’nde neşrolan “Şiir zevkinin ölçüsü” başlıklı yazısından bir şair tarifini de buraya almak istiyorum.
“… Zira hiçbir sözün tekrarı, ilşk söylenenin cazibesini oluşturmaz. Bu da bütün bir insanoğlunun tarihini bilmek gibi bir mecburiyetle karşılaştırır bizi. Yani şair derinliğine bir irfan sahibi olduğu kadar genişliğine de bir kültür sahibi olmalıdır.”
Bence son cümleyi çerçeve yaptırıp bir duvara asmak lazım. Sağ olasın İslam Hoca bize ‘biz’i hatırlattın. Maalesef biz (ben) derinliğine bataklıkta, genişliğini de çöllerdeyiz. Üzerimizde ot bitmiyor…
Zeki ORDU