Taşrada kalemin yalnızlığı


.
.
.

Ünye’de edebiyatçı olmak

İnsan yaşadığı şehri benimsiyor. Doğup büyüdüğünüz yer olmasa dahi yaşadığınız şehir yaşanmışlığın hatırasında size bir aidiyet sunuyor.Yürüdüğünüz sokaklar, sık uğrayıp çay içtiğiniz mekanlar, kenarda köşede hala ayakta kalabilmiş geçmiş zaman evleri, açık alanları obur bir iştahla yutan apartmanlar ve en önemlisi tanıdığınız insanlar sizin için yaşadığınız şehrin anlam haritasını oluşturuyor.

Böyle olmakla birlikte kişi kendisini merkeze alarak herkese ve herşeye kendi gerçeğinden baktığından olsa gerek yaşanılan şehir bütün genişliğine rağmen an gelir küçülür, dar gelir insana. Demem o ki mekan ve mukim arasında oluşan bağ herkes için aynı değildir…

Neredeyse yirmi yıldır bu şehirde yaşıyorum. Bir şehri tanımak için yeterli bir süre. Oysa biliyorum ki ne ben bu şehri yeterince tanıyorum ne de şehir beni. Aramızda eksik bir şeyler var. Benden yana eksik olan şudur ki bu şehirde çocukluğum yok. Çocukluğumuzun geçmediği mekan, ne kadar benimsemiş olsak da bizim için ruh gurbetine benzer bir hatırasızlıkla noksandır. Yani hafızamızın önemli bir kısmında yer tutmaz çünkü çocukluk bizim uzak ülkemizdir. Doğup büyüdüğümüz yerlerden bir ömür ayrı kalsak bile o belde bir hafıza olarak bizde yaşar. Bu sebeple şehir, kendi çocuklarında bile en fazla mahalleden ibarettir. Demek istediğim, bu şehirde yaşayan birisiyim sadece. Aramızda en anlamlı bağ ve yakınlık, aynı coğrafyada, karadeniz sahilinde güzel bir köyde çocukluğunu yaşamış birisi olmak. Bu şehirde dışımdaki iklim/mekanbir anlamda bana yabancılıkhissi hiç vermedi. İç iklimimiz ise başka bir şey; yaşadıklarımızın toplamı ve içimizde saklı bahçe…

Yukarıda kaleme aldığım ifadelerden ne anlamak lazım geldiğini bilmiyorum, anlayan beri gelsin diyerek geçiyorum. Yazının bundan sonrasında kendi hissiyatımdan değil(mesleğimiz ne olursa olsun) edebiyatçı tanımına giren insanın gözünden bu şehire bakmaya çalışacağım. Belki şehre bakmayacağım, bu şehir (bütün temsilcileriyle) edebiyatçıya nasıl bakıyor bunu dile getirmeye çalışacağım. Burada edebiyatçıdan kastmız elbette yazan adamdır. Edebiyat, mevzusu itibariyle zaten şehirli karakter taşır; konusu insan, toplum, kültür ve medeniyettir. Dolayısı ile en gelişmiş haliyle dil yani lisandır. Edebiyatçı, inşa edeceği eseri tahayyül ve tasavvur ederken tenhaya, yalnızlığa, sükunete, iç aleminde yoğunlaşmaya ihtiyaç duyar ancak ortaya koyduğu eseri bozkırın ya da denizin ortasına değil şehrin meydanına bırakır. Şehrin meydanına yani onu anlayarak gereğini hayata geçireceklerin meydanına. Bu imkanı barındıran yerdir şehir ama bu imkanı şehir adına elinde bulunduranların edebiyatla ilişkisi nasıldır. Buna bakarak o şehrin kültürel zenginliğini ya da nasipsizliğini anlayabiliriz. O zaman bakalım bu şehre…

Ünye’de edebîyatın herhangi bir dalında eser/ler ortaya koyabilen insanların var olduğunu biliyorum. Bu hususta mahallini aşmış isimlerin varlığı bir gerçek. Öte yandan bu şehirde içeriğinde ciddi edebi metinlerin, şiirin yer aldığı dergilerin kendini gösterdiği de gerçek. Yayınına ara vermiş Sükût, yoluna devam eden kertenkele gibiülke geneline hitap eden dergilerin yanısıra, okul mahreçli olan ve fakat muhtevasıyla mahallini aşmış yağmur ve yakamoz dergilerini kim yok sayabilir. Şiir seçkisiUzak, yöre ve kent kültürü dergisi canik, dil vekültür, lâl, künyebunlara ilave edebileceğimizdergiler. Eserlerini kitaplaştırmış birkaç isim, kitaplaştırabilecek donanımda edebî kalemler bu şehirde yaşıyor. Ve fakat:

Ünye bunun ne kadar farkında ve özellikle bu şehirde edebî faaliyetlere destek olabilecek imkana sahip olanlar nerede? Ünye’de bu hususta, burada yaşayan hakiki şair ve yazarlar, has okurlar, edebiyat sevdalısı öğretmenler ve ilgili öğrenciler dışında kimleri ve hangi müesseseleri sayabiliriz? Edebiyatçılar kalemi terkedip ellerine mikrofon alarak meydanda şarkı söyleseler şüphesiz çok daha fazla ilgi ve destek göreceklerdir. Gazete adı altında birkaç mahalli haberi dolgu malzemesi yaparak kutlama ilanları yayınlasalar teşvik dahi alabilirler. Gerçi tablo birçok yerde böyledir ancak işin ruhunu kavrayan, gerçek anlamda kültürel etkinlikler yapan, bu etkinlikleri destekleyen, sahip çıkan yerler de var memlekette. Mesela, 19. kez düzenlenen “suçıktı şiir akşamları”nı ülke genelinde edebiyat çevresinden bilmeyen yok gibidir. Bu kültürel faaliyetin yapıldığı yer, nüfusu baz alırsak (ki büyükşehir olmak için nüfus baz alınıyor) Ünye’nin çeyreği nüfusa sahip Dursunbey ilçesidir. Güzelliğin mimarı ise çok yerde olduğu gibi Dursunbey belediye başkanıdır. Mahalli idareler ve sivil toplum kuruluşları böyle faaliyet ortaya koyduklarında mülkî idarenin desteğini de her zaman almışlardır. Yeterki projelerinizde yer alsın.Maalesef bu misaller istisna kabilindendir. Asıl mesele taşrada yaşamanın, eser ortaya koymanın sonuçlarıdır. İstanbul’un dışına çıktığınızda, bütün varlığınızla edebiyatın içinde olmanız yetmez. Sesiniz kısık çıkar. Taşrada insanlar edebî kimlikleriyle değil mesela meslekî bilinirlikleriyle öne çıkarlar. Bu ise edebiyatın taşrada karşılığının sınırlı olduğunu gösterir. Oysa merkezde eser ve yazarı ön plandadır. Edebiyatçı edebî kimliğinin dışında tanınmaz bile, biyografisinden veya mülakatlardan çıkarırsınız ne ile geçindiğini. Orada dikkatler ortaya koyduğu esere yöneliktir. Edebiyatçı iseniz taşradan çıkarak merkeze gidecek, merkezden taşraya isminiz ve dolayısı ile eserinizle döneceksiniz. Yoksa taşrahas okurun ve hakiki edebiyatçıların dışında eserinizin farkında bile değildir. Diğer yandan edebiyatçıların protokollerden uzak durması edebiyatın doğası gereğidir ve edebî temsil bunu gerektirir fakat protokolün edebiyattan uzak durmasını nasıl izah etmek gerekir, bilmiyorum. Bilen varsa izah etsin…

İsa YAR

* ünye yağmur degisi 2013

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir