By İsa YAR on Dost Kalemlerden
.
.
21. yüzyılda beton yığınları arasında kaybolan insanlar, kimlik ve kültür yozlaşmasının da etkisiyle değerli büyüğümüz şair-yazar İsa Yar’ın ifadesiyle “ yürüyen cesetler” halini aldı. Kalabalık içinde yalnız yaşayanlar şüphesiz ahşap evlerin yerini alan bu beton yığınlarının teknolojiyle beraber mekanikleşmiş hayatın faturasının bu kadar ağır olacağını tahmin etmemişti. Sıkıştıkça tükeniyor adeta insanoğlu. Nihayetinde her sohbet ortamında dile getirilen geçmişe özlem…
Evet doğru kökleri zayıflamış bir ağacın ayakta kalamayacağı malumdur. O yüzden tarihimizi iyi öğrenmeye, geleceğimizi iyi yönlendirme adına geçmişimize vâkıf olmaya ihtiyacımız var. Bize geçmişteki sosyal hayatı, tarihimizi en iyi anlatan deliller, eski evlerimiz. Ne yazık ki günümüzde terkedilmiş, yalnızlıktan başı dönmüş vaziyette değerlendirilmeyi bekliyorlar. Böyle evlerde büyüyen nesiller gittikçe azalmakta ve o atmosferden uzak beton yığınlarının arasında, kültürden, ayrıntı ve sanattan uzak evlerde ömürler tüketilmekte. Oysa bahse konu ettiğimiz evlerimizde yaşayan büyüklerimiz üç nesil birlikte yaşamışlar, hayatın her alanında birbirlerine destek olmuşlardır. Daima bir muhabbet hakim olmuş, birlikten kuvvet doğmuştur. Oysa yaşadığımız çağda aylarca kapısı çalınmadığı için intihar eden yaşlıların haberlerini duyuyoruz. Öyle bir zaman ki ne yaşlılar saygıdan mahrum, ne çocuklar sevgiden yoksun olmuşlardır. Günümüzün aksine küçük de olsa bir bahçeleri vardır ve toprakla tanışıktır insanlar. Ya şimdi?
Hayat, bir bakıma, gizemli bir gelecekte varacağımız yere ulaşmak için geçmişte bulunduğumuz yerden yola koyulmak demektir
Günümüzde boşalan köyler ve büyüyen şehirlerde yitirdikleri gelenek ve göreneklerini yeniden canlandırmaya çalışıyorlar insanlar. Teknoloji sayesinde bir yandan refaha kavuşuyor, diğer yandan tam bir karanlık içine gömülüyoruz. Rahatlık, lüks ve zenginlik…
Ve diğer tarafta müthiş bir yalnızlık. Adeta kaldırımda yürüyen ruhsuz cesetler haline döndük. Koşar adım ilerlerken hayatın basamaklarını, sosyal çevreyi, dostluklarımızı velhasıl iyi yanlarımızı unutmak kolay gibi gözüküyor insana. Beton yığınları arasında teknolojiyi hazmetmeye çalışırken, hayatın anlamını ve onun anlamını değerli kılan şeyleri yitirmemek gerekir.
İşte tamda bu merhalede üstadın “huzur” adlı şiirinden bir bölüm aktararak konuyu bağlayalım:
“köyde tattık hürriyeti
yitirdik şehirde!
bin nehirde
yıkanmaz kirimiz
yürüyen cesetleriz;
köyde kaldı dirimiz…”
Unutmayalım geçmişin izlerini taşıyan ve gelecek adına ümit vadeden bir ilçede yaşıyoruz